Müzik Ve Sansür
Platon der ki; ‘’müziğini değiştirirseniz sitenin duvarları yıkılır.’’ Hiç şüphesiz, müziğin doğasındaki bu güç, bir çok düşünsel, kültürel, ideolojik ve dinsel örüntüyü/parametreyi dönüştürme/yıkma potansiyeline sahiptir. Tarihsel boyutta ele aldığımız takdirde, insanın/toplumun adeta ‘’anamnez’’i diyebileceğimiz müziğin; ‘’iktidar mücadelelerindeki’’ temsilini çok iyi okumak gerekir. Jacues Attali ‘’Gürültüden Müziğe (Müziğin Ekonomi Politiği Üzerine)’’ adlı kitabında; ‘’gürültü bir silahtır ve müzik de onun biçim verilmişi, dinsel bir cinayet taslağının evcilleştirilmişidir‘’ diyordu. İşte, tam da bu yüzden müzik, ‘’otoritenin’’ özel ilgi alanıdır.
İlk defa Amerika Kayıt Endüstrisi Birliği (RIAA) tarafından kullanılmaya başlanan bir uyarı etiketi olan Parental Advisory, 1985 yılında, çocuklara ‘’olumsuz örnek!’’ oluşturabilecek içerik hakkında, bir başka otorite olan ebeveynleri uyarmak amaçlı kullanılmaya başlansa da; temelde, ürettiklerinin içeriği hakkında müzisyenin kendisine çeki düzen vermesi gerektiğini bildiren bir alt mesajdır. Bu bir sansürdür ama tabii ki müzikteki sansürün tarihi bu kadar nazik ve bu kadar yeni değildir.
Sansürün birden çok nedeni olsa da konuya bir bütün olarak bakıldığında tüm sansür politikaları aynı şeye hizmet eder. Örneğin; 1930′ların İngiltere’sinde George Formby’nin seslendirdiği ‘’When I’m Cleaning Windows’’ adlı şarkı röntgencilik, toplumda yaratacağı korku ve panik nedeniyle BBC’de yasaklanırken, ikinci dünya savaşının hemen ardından, soğuk savaş dönemi Abd’sinin, anti-komünizm seferberliği ilan ettiği bir dönemde, Merle Travis’in madencilerle ilgili bestelediği ‘’on altı ton yüklersin, eline ne geçer, daha da yaşlanıp daha da borca batarsın, aziz peder beni çağırma çünkü gelemem, ruhum şirkete zimmetli’’ gibi sözleri nedeniyle komünizm propagandası yaptığı düşünülen ‘’Sixteen Tons’’ adlı şarkı, FBI tarafından verilen bir direktifle radyo listelerinden kaldırtılır.
Yine, 1978′de kaydettiği ve komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yasaklanan ‘’1 Mayıs’’ plağı, Cem Karaca’nın Türkiye’de yargılanması ve vatandaşlıktan çıkarılması için yeter sebep olmuştur. ‘’Naghi’’ adlı eseriyle; ‘’Naghi ben canımı veririm Farnoosh’un penisine, 3 milyar dollar ki unutuldu çocuk hikayesi gibi‘’ diyerek İran’daki molla rejimini hicveden Shahin Najafi hakkında ölüm fetvası çıkarılmasında hiç tereddüt edilmemiştir. Sinéad O’Connor, ‘’War’’ adlı şarkının performansı sırasında Papa II. John Paul’un fotoğrafını şarkıyla ilişkilendirip, kameraların önünde yırttığı için yasaklanmıştır. ‘’Get Your Filthy Hands Off My Desert’’taki sözleri baz alınarak, Sovyet politikasını eleştirdikleri gerekçesiyle Pink Floyd, SSCB’de yasaklı kalmıştır. Serge Gainsbourg’un Jane Birkin ile seslendirdiği ‘’Je T'aime… Moi Non Plus’’ müstehcenlik ya da toplumsal ahlaka aykırılık gerekçesiyle, NWA’in 1988′de yaptığı ‘’Fuck Tha Police’’ adlı şarkı argo ve protest dili sebebiyle bir çok ülkede yasaklanmıştır. 1973′te, Pinochet darbesi sırasında, devrimci bir halk şarkısı olan ‘’Venceremos’’u söylemeyi bırakmadığı için öldürülen Victor Jara’nın Şili’de yaşadıkları, otoritelerin neden müziği bu denli kontrol altına almaya çalıştıklarının belki de en somut örneğidir. Baskın anlayışın, iktidarın ya da otoritenin meşruiyetini sorgulayan-sarsan başka herhangi bir araç, müzik kadar etkili olamaz. En başa dönersek; ‘’müziğini değiştirirseniz sitenin duvarları yıkılır.’’
(Devamı gelecek...)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder