23 Mart 2022 Çarşamba

 
















Georges Perec’in Uyuyan Adam’ı; kendi elleriyle, kendi azmiyle, kendisini kafese tıkmayı başaran bir türün, modern insanın yaratım (yalıtım) serüveninin, sağır edici bir keşmekeşin ortasında kendi iç serzenişlerine kulak tıkayanın hikayesidir.

İlk olarak 1967 yılında yayımlanan kitap, daha sonra 1974′te Bernard Queysanne’ın yönetmenliğinde, kitabın aslına sadık kalınarak sinemaya uyarlanmıştır. 

Jacques Spiesser’in canlandırdığı karakter, mekanik bir dünyada, sosyal intiharın sancılarıyla kıvranmaktadır. Herkesin birbirine benzediği bir dünyadır bu. Hızla, yeni benzerlerini yaratan. Mutsuz, umutsuz, her şeyin tükendiğini hisseden, kendini imha etmeye programlanmış seri üretimin otomatlarıdır onlar:










‘’Huzurlu bir parantezin içinde, vaatlerle dolu ama senin beklentin olmayan bir boşlukta yaşıyorsun. Görünmez, berrak ve şeffafsın. Artık yoksun: Saatler, günler, mevsimler geçtikten, zaman aktıktan sonra, neşe ya da üzüntü olmadan, gelecek ya da geçmiş olmadan, basit ve aşikar şekilde tıpkı musluktan damlayan su gibi, pembe plastik kapta yüzen altı adet çorap gibi.

Yaptıkların öğrenilmiş hareketlerden ibaret artık.

Ayak sesleri yankılanıyor. Ama yaşı olmayan bu yüzlerin, bu kırılgan ve çelimsiz çehrelerin,  bu kambur gri sırtlıların, sana ne kadar yakın olduğunu hissedebiliyor, gölgelerini takip ediyor, gölgeleri oluyor, saklandıkları o küçük deliklere gidiyorsun; sığınakların, mabetlerin onlarınkilerle aynı. Dezenfektan kokulu mahalle sinemaları, meydanlar, müzeler, kafeler, istasyonlar, metro, sebze-meyve halleri. Senin gibi parkların banklarında oturup, kumun üzerine aynı bozuk çemberi bir çizip bir silen umutsuz yığınlar, çöp kutularındaki gazetelerin okurları. Çemberleri aynı seninki gibi beyhude, aynı seninki gibi ağır.’’













‘’Kokuşmuş, çirkin, itici şehir. Mutsuz şehir, mutsuz sokaklardaki mutsuz ışıklar, mutsuz müzikhollerdeki mutsuz palyaçolar, mutsuz sinemaların önündeki mutsuz kuyruklar, mutsuz mağazalardaki mutsuz mobilyalar, karanlık istasyonlar, kışlalar, ambarlar, Grands Boulevards boyunca sıralanan kasvetli barlar. Gürültülü ya da terk edilmiş şehir, solgun ya da isterik şehir, virane, harap, kirli şehir. Engellerle, demir parmaklıklarla, çitlerle çevrili şehir. 

Toplu mezarların şehri...’’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder